Meme Kanseri
Meme kanseri, tüm dünyada kadınlardaki en sık ölüm nedenlerinden olup görülme sıklığı son yıllarda daha da artmaktadır. Meme kanseri tedavisi, cerrahinin, sistemik tedavilerin (kemoterapi, hormonal tedavi ve/veya hedefe yönelik tedaviler) ve radyoterapinin köklü roller oynadığı multidisipliner bir yaklaşım gerektirir.
Son yıllarda meme kanseri tedavisindeki gelişmeler sayesinde, hastaların hastalıksız geçen ve genel yaşam süreleri anlamlı olarak artmıştır. Hastaların uzayan yaşam süreleri ile tedavi sonrası ilerleyen yıllarda, meme kanseri tedavisine bağlı kalp damar ilişkili yan etki ve olası risklerle karşılaşmamaları ve yaşam kalitelerinin korunması daha da önem kazanmıştır.
Radyoterapi, meme kanseri hastalarında tedavinin en önemli parçalarındandır. Meme kanseri hastalarının büyük bir kısmında cerrahi sonrası radyoterapi ihtiyacı bulunmaktadır. Cerrahi sonrası uygulanan radyoterapinin, meme /göğüs duvarı ve lenf bezelerindeki hastalık kontrolü ve hastaların genel yaşam süreleri üzerine olumlu etkileri mevcutur. Ancak, meme kanseri nedeniyle hastaların aldıkları kemoterapi ve sonrasında uygulanacak olan radyoterapi ile kalp damar hastalıkları riskinde artış olabilmektedir. Bu risk önceden kalp hastalıkları bulunan hastalarda daha fazla olmaktadır.
Bu nedenle radyoterapinin olumsuz etkisini en aza indirmek, bu alanda uzmanlaşmış radyasyon onkologları için önemli bir zorluktur. Özellikle sol meme ve lenfatikleri ışınlanan ve sistemik tedavi (kemoterapi ve hedefe yönelik ajanlar) almış olanlarda koroner iskemik hastalık riski diğer hastalara göre artmıştır. Bu nedenle, sol meme kanseri olan hastalarda tedavilere bağlı kalp problemleri ve sağlığı açısından daha da dikkatli olunması gerekmektedir. Daha önceki yıllarda radyoterapi uygulananlarda daha fazla korkulan bu yan etki, güncel teknolojik gelişmeler sayesinde daha az korkulur hale gelmiştir.
Anatomik olarak sol tarafta memenin hemen altında kalp ile kalp sağlığı ve kalbin beslenmesi açısından en önemli damar olan koroner damar kalbin hemen ön tarafında yerleşmektedir. Radyoterapi uygulamaları sırasında kalbin ve bu damarın alacağı yüksek dozlar ileride kalp hastalıkları riskini artırmaktadır. Bu nedenle güncel radyoterapi uygulamalarında, kalp ve koroner damarını koruyacak teknikler kullanılmaya başlanmıştır.
“Solunum kontrollü tedavi” ile meme radyoterapisi uygulamalarında hastanın özel sistemler sayesinde nefes aralıkları kontrol edilebilemekte ve radyoterapi seansı sırasında hasta yatarken cihazın sadece uygun zamanda ışınlama yapması sağlanabilmektedir. Bu sayede nefes kontrolü ile kalp ve kalbin besleyici damarı olan koroner damarın ışınlama alanından uzaklaştırılarak radyoterapi sahasının dışına çıkması sağlanır. Böylece kalp ve ön koroner damarın en az doza maruz kalması sağlanarak ileride oluşacak kalp hastalıklarından hasta korunabilmektedir. Bu sayede, sol meme kanserli hastaların hayatlarının geri kalan kısmında kalp hastalıkları ve kalp krizi riski belirgin oranda azaltılır. Bununla birlikte, koroner damar hastalığı riski olan hastalarda sigaradan uzak durulması, kilo kontrolü, sağlıklı beslenme, kan yağlarının kontrolü, düzenli fiziksel aktivite şiddetle önerilmektedir.
Son yıllarda meme kanseri tedavisindeki gelişmeler sayesinde, hastaların hastalıksız geçen ve genel yaşam süreleri anlamlı olarak artmıştır. Hastaların uzayan yaşam süreleri ile tedavi sonrası ilerleyen yıllarda, meme kanseri tedavisine bağlı kalp damar ilişkili yan etki ve olası risklerle karşılaşmamaları ve yaşam kalitelerinin korunması daha da önem kazanmıştır.
Radyoterapi, meme kanseri hastalarında tedavinin en önemli parçalarındandır. Meme kanseri hastalarının büyük bir kısmında cerrahi sonrası radyoterapi ihtiyacı bulunmaktadır. Cerrahi sonrası uygulanan radyoterapinin, meme /göğüs duvarı ve lenf bezelerindeki hastalık kontrolü ve hastaların genel yaşam süreleri üzerine olumlu etkileri mevcutur. Ancak, meme kanseri nedeniyle hastaların aldıkları kemoterapi ve sonrasında uygulanacak olan radyoterapi ile kalp damar hastalıkları riskinde artış olabilmektedir. Bu risk önceden kalp hastalıkları bulunan hastalarda daha fazla olmaktadır.
Bu nedenle radyoterapinin olumsuz etkisini en aza indirmek, bu alanda uzmanlaşmış radyasyon onkologları için önemli bir zorluktur. Özellikle sol meme ve lenfatikleri ışınlanan ve sistemik tedavi (kemoterapi ve hedefe yönelik ajanlar) almış olanlarda koroner iskemik hastalık riski diğer hastalara göre artmıştır. Bu nedenle, sol meme kanseri olan hastalarda tedavilere bağlı kalp problemleri ve sağlığı açısından daha da dikkatli olunması gerekmektedir. Daha önceki yıllarda radyoterapi uygulananlarda daha fazla korkulan bu yan etki, güncel teknolojik gelişmeler sayesinde daha az korkulur hale gelmiştir.
Anatomik olarak sol tarafta memenin hemen altında kalp ile kalp sağlığı ve kalbin beslenmesi açısından en önemli damar olan koroner damar kalbin hemen ön tarafında yerleşmektedir. Radyoterapi uygulamaları sırasında kalbin ve bu damarın alacağı yüksek dozlar ileride kalp hastalıkları riskini artırmaktadır. Bu nedenle güncel radyoterapi uygulamalarında, kalp ve koroner damarını koruyacak teknikler kullanılmaya başlanmıştır.
“Solunum kontrollü tedavi” ile meme radyoterapisi uygulamalarında hastanın özel sistemler sayesinde nefes aralıkları kontrol edilebilemekte ve radyoterapi seansı sırasında hasta yatarken cihazın sadece uygun zamanda ışınlama yapması sağlanabilmektedir. Bu sayede nefes kontrolü ile kalp ve kalbin besleyici damarı olan koroner damarın ışınlama alanından uzaklaştırılarak radyoterapi sahasının dışına çıkması sağlanır. Böylece kalp ve ön koroner damarın en az doza maruz kalması sağlanarak ileride oluşacak kalp hastalıklarından hasta korunabilmektedir. Bu sayede, sol meme kanserli hastaların hayatlarının geri kalan kısmında kalp hastalıkları ve kalp krizi riski belirgin oranda azaltılır. Bununla birlikte, koroner damar hastalığı riski olan hastalarda sigaradan uzak durulması, kilo kontrolü, sağlıklı beslenme, kan yağlarının kontrolü, düzenli fiziksel aktivite şiddetle önerilmektedir.