
-
Posted By Zümre Arıcan Alıcıkuş
-
-
Comments 0
Meme kanserinin kadınlar arasında en yaygın görülen kanser türlerinden biri olduğunu belirten Prof. Dr. Zümre Arıcan Alıcıkuş, erken teşhis ve günümüzdeki etkili tedavi yöntemleri sayesinde yaşam sürelerinin her geçen gün arttığını vurgulayarak, meme kanseri tedavisinde kalbin korunması ve solunum kontrollü radyoterapi hakkında önemli bilgiler verdi.
Cerrahi, sistemik tedaviler ve radyoterapi gibi çeşitli tedavi yöntemlerinin meme kanserinin evresine ve hastanın genel sağlık durumuna göre belirlendiğini belirten Prof. Dr. Zümre Arıcan Alıcıkuş, erken ve ileri evre meme kanseri tedavisinde radyoterapinin, cerrahi sonrası meme, göğüs duvarı ve lenfatiklerde kalan gözle görülmeyen mikroskobik hastalığın yok edilmesi ve buralarda tekrarlamaması açısından kritik bir rol oynadığını söyledi. Alıcıkuş, kalbi yoran kemoterapi ve akıllı ilaç benzeri sistemik tedavi alan, genç yaş, eşlik eden kalp hastalığı olanlar gibi riskli hasta gruplarında özellikle sol meme kanseri radyoterapisinde kalbin radyasyona maruz kalma riskinin önemli bir endişe kaynağı olduğunu vurguladı.
KALP ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ
Sol taraf meme kanseri tedavisinde uygulanan radyoterapinin kalp kasları ve kalbi besleyen koroner arterler üzerinde olumsuz etkiler yaratabilme riskinin altını çizen Alıcıkuş, “Radyoterapiye bağlı olarak uzun vadede koroner arter hastalıkları, kalp krizi (miyokard enfarktüsü) riski gelişebilir. Bu nedenle, etkin tedavilerle uzun yaşam sürelerinin beklendiği meme kanserli kadınlarda, modern radyoterapi teknikleriyle kalbin radyasyondan korunması büyük önem taşımaktadır” dedi.
SOLUNUM KONTROLLÜ RADYOTERAPİ
Günümüzde sol taraf meme kanseri tedavisinde kalbi korumak için solunumu takip ve kontrol eden tedavi tekniklerinin kullanılmasının önem arz ettiğini dile getiren Alıcıkuş, “Bu teknikte hastada, belirli bir nefes alma protokolü çerçevesinde nefes kontrolü sağlanarak, kalp ve damarları radyasyon ışınlama alanından uzaklaştırılır. Bu sayede, radyoterapi esnasında kalbin aldığı doz azaltılarak kalp hasarı riski azaltılır ve kalp ile damarlarının korunması sağlanır” diye konuştu.
Solunum kontrollü radyoterapinin her hastaya özel olarak planlanması gerektiğinin önemle altını çizen Alıcıkuş, şöyle devam etti: “Her bireyin anatomisi, tümörün yerleşimi ve solunum hareketleri farklıdır. Radyoterapi sırasında, özellikle sol meme kanseri gibi durumlarda, kalbin gereksiz radyasyona maruz kalmasını önlemek büyük önem taşır. Kalp, akciğerler ve çevresindeki organlar, nefes alıp verme sırasında hareket ettiğinden, solunum kontrollü radyoterapi bu hareketleri dikkate alarak en doğru ışınlamayı sağlamaya yardımcı olur. Her hastanın kalp ve akciğer yapısı farklı olduğu gibi, tümörün konumu da kişiden kişiye değişiklik gösterir. Bu nedenle standart bir tedavi yaklaşımı yerine, bireysel doz dağılımı ve ışınlama alanı belirlenmelidir. Kişiye özel planlama yapıldığında, radyoterapi sırasında gereksiz ışınlanma önlenerek kalp hastalıkları ve akciğer hasarı gibi uzun vadeli yan etkilerin riski azaltılır. Aynı zamanda, tümör daha hassas bir şekilde hedef alınarak tedavinin etkinliği artırılır. Bu nedenle, her hastanın kendine özgü anatomik ve fizyolojik özellikleri göz önünde bulundurularak tedavi süreci planlanmalıdır.”